Saatler çalınca kurulan zamanı, başlar yolculuk, Yüreklerde duruyor dostluk, oysa bedende yolculuk. Nuri Gökgöz(Toprağın Sesi)
Tarih 11 Ekim 2004 yılıydı. İzmir’ de özel işim için gittiğim bir iş hanından ayrılırken gözüm camdaki bir yazıya takıldı.” Şair Eşref Vakfı”… Yüreğim o büyük üstadın manevi evine çekti beni. İçerde tatlı yüzlü orta yaşlı bir beyefendi vardı. Masanın üzerinde duran dosyalarla meşgul oluyordu. Bir müddet izledim. Yorgun ayaklarım yavaş adımlarla içeriye alıp götürdü beni. Selamlaştık. Tanışmamıza gerek kalmamıştı. Aynı duyguyu yaşıyor aynı nefesi konuşuyorduk çünkü. Birer fincan kahve yudumladık. Sensiz, seni yaşamak öyle mutlu etti ki beni anlatamam Üstadım.
Dostlar çıkmaz akıldan, Yazmasa da kalemler. Kalplerde yüklüdür sevgi, Bir olmasa da nefesler. Zaman unutturur her şeyi, Dağ dağa kavuşmaz ama İnsan insana kavuşur derler.
Seni buldum orada üstadım. Seninle dertleştim kısa da olsa zaman. Ömrünün bazı bölümlerini geçirdiğin bu güzel İzmir’ de, boş zamanlarımda oyalanabileceğim ve her uğradığımda kırk yıllarla çarpacağım, sıcak sıcacık kahve içebileceğim dünya tatlısı Mehmet Selçuk Beyefendiyi tanıdım.
Nefes oldu Mehmet Selçuk Satı, Hicivleri toplayıp, yük eyledik katırı, Kırkağaç’tan yol verdik, Gider bulur diye Acıpayam’ı.
Kaymakamlık yaptığın ilçem ile ilgili, çok azda olsa belleğimde kalan birkaç beytini fısıldadım Mehmet Selçuk kardeşime. Hani demiştin ya;
“Acıpayam içinde iki dükkân bir fırın, Peynir ekmek yiye yiye ne ağız kaldı ne burun”
Ardından küçük bir şiirimi okudum. Gülümsedi.
Haberi var mı bilmem, Acıpayam oldu şimdi modern. Açıldı birbiriyle yarışıyor marketler, Ne ararsan hepsi var, pazardaki “nark”’ın dışında Burunlar sağlam, dişlerde lokmalar, Şimdi yaşamak ister miydi Eşref’ e sorsalar.
Çok şey değişti Üstadım O “kaza ile kaza olmuş” ilçemde. Önceki Belediye Başkanımız Sefer Demir’ e bir dilekçe vermiştim heykelinin dikilmesi için. Sağ olsun bu talebimi geri çevirmedi ve Acıpayam’ ın girişine beyitlerinin yazıldığı heykelini yaptırdı. Onun resmini İzmir’ de kadın doğum doktoru olan torunun Fatma ablaya götürdüğümde boynuma sarılıp ağladığını hiç unutmam. Nurlar içinde yatsın yeni öğrendim rahmetli olmuş. Çok mutlu olmuştu. Şimdi o heykelinin yeri değişti çevre düzenlemesi yapıldığı için.
Bundan yıllar önce kitabında şöyle yazmıştın Üstadım.
“ on üç yıl evvel Aydın vilayetinde Denizli sancağına tabi Garbi Karaağaç kazasında kaymakam olarak bulunuyordum. Bu kazanın merkezi Acı Badem namıyla yad olunuyordu. Konya’ dan ayrılarak Denizli sancağına ilhak edilmişti. Ovasında da ahlat ağacından başka ağaç görülmezdi. Bu münasebetle su kıtaları yazmıştın.
Eskiden Konya’ ya bağlı idin Garbı Karaağaç, Devrilip sonra Denizli’ ye edildi ilhak, Yükleyip sırtına yüklerce bakaya o zaman, Giydi hürmetlice bir Konya külahı sancak.
Bi meze bezmimize gelse hezaran mihman, Kimi ahlat yutana zerre kadar yok diyecek, Olmayıp ahlata razı da ne halt eyleyecek, Karaağaç’ ta acı badem de bulunmaz yiyecek.
Acıpayam ovası gerçekten verimli ve büyük bir araziye sahip yerleşim yeri. Sen’inde söylediğin gibi Üstadım ovamızda armut ağaçları fazla. Yöneticilerimiz ve halkımız da bunun farkında. Arazi toplulaştırması yapıldı. Geç kalmış olunsa da, artık üretime dönük gelir getirecek ağaçlara doğru, hızlı bir adım atılmış güzel ilçemde. Bunu sende göresin diye Sevgili başkanımız Dr. Hulusi Şevkan Acıpayam girişinde yapılan çevre düzenlemesi nedeniyle heykelini, girişteki Orman işletmesinin alt köşesine ve ana kavşağın yanına aldı. Senin adına Hem Sefer Demir başkanıma hem de Dr Hulusi Şevkan başkanıma teşekkür ediyorum.
Hani diyorum ki çıkıp gelsen bir gün nasıl olur Üstadım?
Bir gören olmadı onca ateşler içinde, Yoksa kuş olup uçtu mu gökyüzüne Oysa gönül isterdi narlar içinde muhabbet, Boş bir hülya mıydı bu dünya içinde.