Kurtuluş savaşı Kahramanları Selçuk'ta Unutulmadı.


Ünlü Heykeltıraş Mehmet Aksoy’un Selçuk’ta yaptığı “Kurtuluş Yolu Anıtı” önü her yıl olduğu gibi bu yıl da büyük bir heyecana tanıklık etti. Büyük Taarruz’un başladığı tarih ve saatte heykelin gölgesinde beliren Atatürk silüetini görmeye gelen vatandaşlar bu anı ölümsüzleştirirken, Ünlü Heykeltıraş Mehmet Aksoy’da; “26 Ağustos saat 12:30’da profil ile gölge buluştu. Atatürk aramızda yaşıyor, onu hissettik” dedi.

Büyük Taarruz’un başlangıç günü olan 26 Ağustos günü saat 12:30’da Ünlü Heykeltıraş Mehmet Aksoy’un yaptığı “Kurtuluş Yolu Anıtı” önünde tören düzenlendi. Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği tarafından düzenlenen törene Ünlü Heykeltıraş Mehmet Aksoy'da Katıldı.ÇYDD Selçuk Başkanı Metin ÇITAK ve Heykelin Mimarı Mehmet AKSOY Kurtuluş Yolu Anıtı Önünde birer konuşma yaptılar.

3 yıl güneşi hesapladı
Dünyada eşine az rastlanan ve 3 yıl gözlem yaptıktan sonra böyle bir anıtı yapan ünlü Heykeltıraş Mehmet Aksoy, gözlemlerinin ardından, güneşin izdüşümlerini hesapladığını ve saatlerin 12.30’u göstermesi ile birlikte Atatürk’ün güneşle bir kez daha dünyaya geldiğini halka göstermek istediklerini söyledi.



Türkiye’de tek olan heykel Selçuk’ta

Selçuk’ta yaptığı Anıt’ın Türkiye’de tek olduğuna dikkat çeken Heykeltıraş Mehmet Aksoy; “Türkiye’de ilk kez Kurtuluş Savaşını konu alan bir Anıttır bu. Türkiye’de bu kadar çok heykeller yapıldı ama bir tek Kurtuluş Savaşını anlatan heykel yok. Yanında rölyefler hep aksesuar olarak verilir. Heykelin asıl teması olmamıştır hiçbir zaman. Ben onu işledim. Bu bakımda heykelin büyük bir farklılığı vardır. Ben Gökçe’ye çok kızgındım, ‘tükürürüm böyle sanatın içine’ gibi hikayeleri olmuştu. O zaman dedim ki; ‘vay be, biz Kurtuluş Savaşını bitirememişiz, aydınlanma hareketi bitmemiş’ ve o kızgınlıkla bir teklif geldi dönemin belediye başkanından. Ben de bu heykeli yapacağımı söyledim. Zaten bir heykel yapmak istediğimi söylemiştim. 1994 yılında bunu hissetmiştim. Sayın Kamil Subaşı ile konuştuk ve bu heykel böylelikle ortaya çıktı. Benin Gökçe’ye kızgınlığım, hırsım ve de Kurtuluş Savaşı’nın devam ediyor olgusu beni buralara getirdi” şeklinde konuştu.

Kurtuluş Yolu Anıtı

Selçuk’ta Heykeltıraş Mehmet Aksoy tarafından yapılan “Kurtuluş Yolu Anıtı” her yıl 26 Ağustos’ta güneşle buluştuğu anda Atatürk siluetine dönüşüyor. Mehmet Aksoy, dünyada eşine az rastlanan bu heykeli yapmak için tam 3 yıl gözlem yaptı. Gözlemlerinin ardından, güneşin izdüşümlerini hesapladı. Ve saatler 12.30’u gösterdiğinde, Atatürk güneşle bir kez daha dünyaya geldi. Aksoy’un 26 Ağustos’u tercih etmesinin nedeni de, Büyük Taarruzun başladığı tarihe denk gelmesi.


  "#26ağustos
  Bu gece ellerinizi semâya kaldırın ve....
  27 Ağustos 1922 sabahı Mustafa Kemal Paşa'ya telefonda kuşattıkları tepeyi yarım saat sonra alacaklarını bildirmesine rağmen bunu başaramayınca intihar ederek hayatına son veren Miralay Reşat (Çiğiltepe)’a;
  Özellikle cephenin biraz gerisinde yüksekçe bir yere oturup tabancalarını dizlerine koyarak "Geri çekileni vururum" mesajı vermesi ve birkaç sefer geriye kaçan askerler üzerinde bunu bizzat uygulamasıyla “Deli Halit” lakabını alan Mirliva Halit (Karsıalan)’e; 
  Kütahya'nın Emet ilçesinden kendisi, Emet halkı ve süvarileri tarafından kaçırılan Yunan ordusunu kovalayarak İzmir’e giren ilk süvari birlikleri komutanı Ferik Fahrettin (Altay)’e;
  Demiryollarının kesiştiği yer olan Eskişehir'e bir üs kuran ve savaş boyunca derme çatma trenlerle cepheye asker, cephane, malzeme nakleden; ray döşeten; gerektiğinde ray ve vagonlardan çelik söktürüp kılıç yaptıran miralay Behiç Bey’e;
  İstanbul'dan bizzat kendisine gönderilen ve Mustafa Kemal Paşa'yı tutuklamasını emreden telgrafa rağmen “Ben ve kolordum emrinizdedir Paşam!” sözünü söyleyerek Mustafa Kemal Paşa'nın emrine giren Birinci Ferik Musa Kâzım (Karabekir)’a; 
  İzmit ile Adapazarı'nı geri alıp, Sakarya Meydan Muharebesi'ne katılarak üstün başarılar kazanan Birinci Ferik Kazım Fikri (Özalp)’ye;
  Birlikleri ile İzmit ve adapazarı üzerinden Bilecik ve Eskişehir istikametine ilerleyen İngiliz kuvvetlerine Geyve yakınlarında ateş açarak onları durdurup geri püskürten ve Türk Kurtuluş Savaşı'nı fiilen başlatan ilk komutan olan Mirliva Ali Fuat (Cebesoy)’a; 
  Bahriye Nazırlığı’ndan ayrılan ve Anadolu'daki Milli Mücadele hareketine katılan albay Hüseyin Rauf (Orbay)’a;
  İstanbul'dan Anadolu'ya silah ve mühimmat kaçıran, İtalyan işgalindeki Antalya depolarında bulunan silah ve mühimmatın Kuva-yı Milliye'ye kazandıran Mirliva İbrahim Refet (Bele)’e; 
  İstanbul Hükümeti tarafından ulusal hareketin önderlerinden biri olarak rütbesi kaldırılan, nişanları geri alınan ve idamına karar verilen Müşir Mustafa Fevzi (Çakmak)’ye;
  Harbiye'de Askeri Taktik ve Strateji Öğretmenliği yapması nedeniyle başta Mustafa Kemal Paşa olmak üzere Kurtuluş Savaşı'ndaki üstü düzey komutanların büyük çoğunluğu tarafından "Hocam" diye hitap edilen, Büyük Taarruz'dan önce taarruz stratejisinin belirlenmesi için yapılan toplantılarda, tedbirli ve titiz karakteri nedeniyle, taarruz planını çok riskli ve tehlikeli bulduğu için şiddetle itiraz eden, ancak yine de verilen emirleri, biri hariç, harfiyen yerine getiren Orgeneral Yakup Şevki (Subaşı)’ye;
  Yaptığı konuşmaları ile zihinlerde yer etmiş usta bir hatip olan, Kurtuluş Savaşı'nda cephede Mustafa Kemal'in yanında görev yapan, sivil olmasına rağmen rütbe alarak bir savaş kahramanı sayılan Onbaşı Halide (Edip Adıvar)’ye;
  Kağnıyla cepheye silah taşıyan Fatma Nine’ye;
  İnebolu'da bulunan cephaneleri Ankara'ya götürülmesinde çocuğu ve kağnısıyla yer alırken, kış şartları nedeniyle cephane ıslanmasın diye battaniyesini cephaneye sarman, bebeğinede sarılıp onun donmaması için uğraş verirken  donarak ölen Şerife Bacı’ya;
  Onbaşı olduğunda neredeyse sadece kadınlardan oluşan birliği ile düşmanın cephe gerisine bir saldırı düzenleyen ve aralarında bir Yunan subayı dahil toplam 25 esir askerle geri dönen Erzurumlu Kara Fatma (Seher Erden)’ya;
  Kocayayla baskınında geri çekilen silah arkadaşlarına cesaret vermek için hızla öne atılınca başından vurularak şehit olan Gördesli Makbule’ye;
  Çanakkale’de ölen kocasından kalan tek hatıra elmas küpelerini bozdurup kendine bir tüfek alıp dağa çıkan ve Yörük Ali Efe’ye katılan Emir Ayşe’ye;
  Düzenli ordu kurulana kadar yirmi aylık bir sürede düşman kuvvetlerinin Aydın kanadından Anadolu içlerine ilerlemesi engelleyen Yörük Ali Efe’ye;
  Bekir Ağa Bölüğü`ne baskın düzenleyerek tutuklu bulunan vatansever ve aydınları kurtarıp Anadolu`ya geçmelerini sağlayan Yahya Kaptan’a;
  Bir Fransız gemisini kaçırmayı başarınca ona layık görülen istiklal madalyasını geri çevirerek "Ben madalya için değil milletim içim savaştım" diyen İpsiz Recep’e;
  Kumardan hileyle kazandığı 45 bin frank ile kendi deyimiyle İzmir'deki vatan görevine başlayan İngiliz Kemal lakabıyla anılan Türk ajan Ahmet Esat (Tomruk)’a;
  Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın gizli örgütü Karakol’un yöneticisi Naciye Faham’a;
  İşkence görmesine rağmen Karakol’un adresini vermeyen Topkapılı ebe Şahende’ye;
  Felah Grubu’na saraydan bilgi taşıyan V. Murat’ın kızı Fehime Sultan’a;
  İşgal protestolarında on binlere konuşan Şükufe Nihal’e; Sebahat’e ; Zeliha’ya;
  Darülfünunlu Saime’ye;
  12 yaşında İnönü muharebelerinde savaşan Nezahat’e;
  “Muhabere bana düğündür Paşam” diyen Mustafa Kemal’in askeri Sivaslı Fatma Seher’e;
  Çerkez kadınları örgütleyen Hayriye Melek’e;
  Alaşehir’deki zulmü dünyaya çektikleri telgraf ile duyuran Makbule’ye;  Nebile’ye;
  Yunan işgaline elinde silahla karşı koyan Turgutlulu Çavuş Ayşe’ye; 
  Ödemişli Fatma’ya;
  Köpekli Nuri Çetesi’ne katılan Aydınlı -namı diğer Binbaşı- Ayşe’ye; 
  Yörük Ali Efe’nin 1. bölüğünün 4. mangasında nişancı olarak savaşan Emire Aliye’ye; 
  Elinde balta ile Menderes Köprüsü’nde düşman bekleyen Arşın Teyze’ye;
  Sarayköy’e gelen İngilizci Nasihat Kurulu’nun üzerine silahla yürüyen Adöv Ayşe’ye;
  Başındaki yırtık örtüsünü erkeklerin yüzüne atıp, “alın bunları örtünün, verin silahları ben savaşırım” diyen Kezban’a;
  Mavzeri hiç susmayan şehit eşi Senem Ayşe’ye;
  Düğünde takılan altınları Ankara’ya bağışlayan Kastamonulu 17 yaşındaki Hatice’ye;
  Üç kızını Mustafa Kemal’e emanet edip Sakarya Cephesine koşan ve yaralanan Ayşe Çavuş’a;
  Düşmanla işbirliği yapan oğlunu vurup dağa çıkan Domaniçli Habibe’ye;
  Erkek kılığında savaşan ve sonra kadın olduğu anlaşılan Halime Çavuş’a…..
  Soyadını İnönü meydanında çarpışa çarpışa alan Mustafa İsmet’e;
  “Geldikleri gibi giderler” deyip, geldiklerinden biraz daha hızlı gitmelerini sağlayan Mustafa Kemal’e…   Teşekkür edin ve bu fedakâr insanları küçümseyen aşağılık zevata inat, ruhlarına  birer Fâtiha gönderin."

Alıntıdır.