EFEM ÇUKURUDA MI KAYBEDİLİYOR?

Yerel 03.12.2015 - 18:33, Güncelleme: 01.01.1970 - 02:00 3171+ kez okundu.
 

EFEM ÇUKURUDA MI KAYBEDİLİYOR?

30 Kasım pazartesi günü İzmir Kent Konseyleri Birliği aylık olağan toplantısını Konak Kent Konseyinin ev sahipliğinde yaptı. İzmir de oluşan 22 kent konseyinden 16 kent konseyi temsilcisinin katıldığı toplantıya bende Selçuk Kent Konseyi yönetim kurulu üyesi olarak bir öneri vermek üzere katıldım. Konak Belediye Başkanı Sayın Sema Pektaş ile konsey yöneticilerinin sıcak, samimi bir ortamda buluşulup, tanışıldıktan sonra katılımcılar kendi gündemini görüşmek üzere nezih güzel bir ortamda toplantılarına başladılar.
                         Gündemin ağırlıklı konusu Efem Çukuru oldu. EGEÇEP Temsilcisi Av. Arif Ali ÇANGI’nın ‘’Efemçukuru’nun Çevreye Verdiği Zararlar ve Halk Sağlığına Etkileri’’ sunumu ve Ege Üniversitesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Prof.Dr. Ali Osman KARABABA’nın bu konuda ki açıklamaları, iddiaları dehşet vericiydi.             Efemçukuru Menderes ilçesine bağlı Tahtalı Barajı Havzası sınırında, her türlü ağacın, meyvanın, özellikle üzümlerin yetiştiği İzmir’in damı sayılan doğa harikası yemyeşil bir yer. Ayrıca burası 300 bin kişiye su sağlamak için yapılması planlanan Çamlı Barajının su toplama havzası içinde. Ne yazık ki İzmir’in arseniksiz tek su havzası bu bölgeye,  İZSU’NUN tüm direnmelerine karşı çıkmalarına rağmen bu Cennet köşesi yerde altın çıkarma izni verilmiş. 10 yıllık çalışma izni bulunan yabancı işletme şirketi, her zaman ki gibi önceden küçükle başlayıp sonra büyüme yöntemi ve taktiği ile  süreyi uzatma yetkisi için tekrar başvuruda bulunuyor. 16 Nisan 2015 tarihinde İzmir İdare Mahkemesi 2011 den beri işletmenin altın aramaları nedeni ile bölgeden alınana su örneklerinde ağır metal bulunduğu gerekçesi ile şirkete uzatma yetkisi vermiyor. Şu an bölgede bulunan köylüler suların kirlenmesi nedeni ile sularını başka yerden taşıma ile sağlıyorlar. 20 Ağustos 2015 de sürenin uzatılması için yeni bir süreç başlıyor yönetmelikler değişiyor ve seçimlerden sonra allem kallem edilip 17 Kasım 2015 de ÇED izni verilerek işletmenin kapasite arttırımı ile söz konusu şirketin altın çıkarma yetkisi uzatılıyor.             Sunucuların, İzsu’nun, Aziz Kocaoğlunun iddialarına göre durum vahim. Altın çıkarmadan önce bu bölgenin sularında hiç arsenik bulunmaz iken şu an normalden 25 kat fazla sularında arsenik olduğu tahlillerde ortaya çıkmış. Bunun yanında antimon, kurşun, cıva gibi maddeler de toprağa karışma olasılığı çok yüksek. Sadece bu kadarla da değil, iddiaya göre, asit maden drenajı nedeniyle yağmurlarla birlikte etrafa dağılacağını, Kavacak akar suyunun da kirleneceğini, hayvanların zehirleneceğini, İZMİR’İN % 30unun suyunu sağlayan Tahtalı Baraj gölünün de etkileneceğini, asit yağmurları oluşacağını, ekosistemin bozulacağını, kanser hastalıklarının artmasıyla birlikte bölgenin sel, toprak kayması gibi felaketlerle karşılaşılacağı, kuraklıkların başlayacağını dünyadan örneklerle anlattılar.             Peki bu bölgede yaşayan köylüler bu duruma ne diyor? Önce böyle bir yatırıma karşı çıkan bölge insanı, sonra ikna edilerek ilk etapta çok yüksek görünen meblağlarla topraklarının elden çıkması ve bazı olanakların kendilerine cazip gelmesi nedeni ile şu an bu duruma karşı olmadıkları görülüyor. Çok düz bir mantıkla kendi ifadelerine göre  ‘’bu altın çıkarımı süresince bizde zengin oluruz burası çölleşirse bile bizde kazandığımız para ile başka yere gideriz’’ düşüncesinde oldukları yapılan görüşmelerde acı bir şekilde ortaya çıkmış durumda hatta tahlil için gelen İZSU yetkililerinin köye sokulmaması dramatik bir durum.             Sonuçta her yönü ile trajedik bir durum.  Yapısı hemen hemen aynı olan kaz dağları, Efemçukuru gibi altın madenleri içeren Avrupa’da ki Alp dağlarına dokunamayanlar ülkemizi, topraklarımızı, köstebek yuvasına çeviriyorlar, katılımcılarında ifade ettiği gibi genel kanı altın gerekli bir maden değil,  dünyada sadece % 10 nu sanayide kullanılan % 10 nu devlet hazinelerinde tutulan altının  geri kalan % 80 ni insanlar süs eşyası olarak kullanılıyor. Artık uygar insan altın takmamalı anlayışını başlatmak elzem oldu. Bugünden itibaren ben de altın yüzüğümü çıkararak  bu doğa katliamının takipçisi olacağım,  bakalım sizler ne yapacaksınız ulusalcılar, milliyetçiler, demokratlar, cumhuriyetçiler, devrimciler. Barıştan, özgürlükten, eşitlikten vazgeçtik hiç olmazsa arsenikten zehirlenip ölmeyelim.  
30 Kasım pazartesi günü İzmir Kent Konseyleri Birliği aylık olağan toplantısını Konak Kent Konseyinin ev sahipliğinde yaptı. İzmir de oluşan 22 kent konseyinden 16 kent konseyi temsilcisinin katıldığı toplantıya bende Selçuk Kent Konseyi yönetim kurulu üyesi olarak bir öneri vermek üzere katıldım. Konak Belediye Başkanı Sayın Sema Pektaş ile konsey yöneticilerinin sıcak, samimi bir ortamda buluşulup, tanışıldıktan sonra katılımcılar kendi gündemini görüşmek üzere nezih güzel bir ortamda toplantılarına başladılar.

            
            Gündemin ağırlıklı konusu Efem Çukuru oldu. EGEÇEP Temsilcisi Av. Arif Ali ÇANGI’nın ‘’Efemçukuru’nun Çevreye Verdiği Zararlar ve Halk Sağlığına Etkileri’’ sunumu ve Ege Üniversitesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Prof.Dr. Ali Osman KARABABA’nın bu konuda ki açıklamaları, iddiaları dehşet vericiydi.
            Efemçukuru Menderes ilçesine bağlı Tahtalı Barajı Havzası sınırında, her türlü ağacın, meyvanın, özellikle üzümlerin yetiştiği İzmir’in damı sayılan doğa harikası yemyeşil bir yer. Ayrıca burası 300 bin kişiye su sağlamak için yapılması planlanan Çamlı Barajının su toplama havzası içinde. Ne yazık ki İzmir’in arseniksiz tek su havzası bu bölgeye,  İZSU’NUN tüm direnmelerine karşı çıkmalarına rağmen bu Cennet köşesi yerde altın çıkarma izni verilmiş. 10 yıllık çalışma izni bulunan yabancı işletme şirketi, her zaman ki gibi önceden küçükle başlayıp sonra büyüme yöntemi ve taktiği ile  süreyi uzatma yetkisi için tekrar başvuruda bulunuyor. 16 Nisan 2015 tarihinde İzmir İdare Mahkemesi 2011 den beri işletmenin altın aramaları nedeni ile bölgeden alınana su örneklerinde ağır metal bulunduğu gerekçesi ile şirkete uzatma yetkisi vermiyor. Şu an bölgede bulunan köylüler suların kirlenmesi nedeni ile sularını başka yerden taşıma ile sağlıyorlar. 20 Ağustos 2015 de sürenin uzatılması için yeni bir süreç başlıyor yönetmelikler değişiyor ve seçimlerden sonra allem kallem edilip 17 Kasım 2015 de ÇED izni verilerek işletmenin kapasite arttırımı ile söz konusu şirketin altın çıkarma yetkisi uzatılıyor.
            Sunucuların, İzsu’nun, Aziz Kocaoğlunun iddialarına göre durum vahim. Altın çıkarmadan önce bu bölgenin sularında hiç arsenik bulunmaz iken şu an normalden 25 kat fazla sularında arsenik olduğu tahlillerde ortaya çıkmış. Bunun yanında antimon, kurşun, cıva gibi maddeler de toprağa karışma olasılığı çok yüksek. Sadece bu kadarla da değil, iddiaya göre, asit maden drenajı nedeniyle yağmurlarla birlikte etrafa dağılacağını, Kavacak akar suyunun da kirleneceğini, hayvanların zehirleneceğini, İZMİR’İN % 30unun suyunu sağlayan Tahtalı Baraj gölünün de etkileneceğini, asit yağmurları oluşacağını, ekosistemin bozulacağını, kanser hastalıklarının artmasıyla birlikte bölgenin sel, toprak kayması gibi felaketlerle karşılaşılacağı, kuraklıkların başlayacağını dünyadan örneklerle anlattılar.
            Peki bu bölgede yaşayan köylüler bu duruma ne diyor? Önce böyle bir yatırıma karşı çıkan bölge insanı, sonra ikna edilerek ilk etapta çok yüksek görünen meblağlarla topraklarının elden çıkması ve bazı olanakların kendilerine cazip gelmesi nedeni ile şu an bu duruma karşı olmadıkları görülüyor. Çok düz bir mantıkla kendi ifadelerine göre  ‘’bu altın çıkarımı süresince bizde zengin oluruz burası çölleşirse bile bizde kazandığımız para ile başka yere gideriz’’ düşüncesinde oldukları yapılan görüşmelerde acı bir şekilde ortaya çıkmış durumda hatta tahlil için gelen İZSU yetkililerinin köye sokulmaması dramatik bir durum.
            Sonuçta her yönü ile trajedik bir durum.  Yapısı hemen hemen aynı olan kaz dağları, Efemçukuru gibi altın madenleri içeren Avrupa’da ki Alp dağlarına dokunamayanlar ülkemizi, topraklarımızı, köstebek yuvasına çeviriyorlar, katılımcılarında ifade ettiği gibi genel kanı altın gerekli bir maden değil,  dünyada sadece % 10 nu sanayide kullanılan % 10 nu devlet hazinelerinde tutulan altının  geri kalan % 80 ni insanlar süs eşyası olarak kullanılıyor. Artık uygar insan altın takmamalı anlayışını başlatmak elzem oldu. Bugünden itibaren ben de altın yüzüğümü çıkararak  bu doğa katliamının takipçisi olacağım,  bakalım sizler ne yapacaksınız ulusalcılar, milliyetçiler, demokratlar, cumhuriyetçiler, devrimciler. Barıştan, özgürlükten, eşitlikten vazgeçtik hiç olmazsa arsenikten zehirlenip ölmeyelim.  
Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve artemishaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.