Uğur GÜLBAY
Köşe Yazarı
Uğur GÜLBAY
 

Su Savaşlarında İsrail Payı

                 Son günlerde ekolojik dengenin biz insanlar ve kapitalist düzen tarafından tüketilmesi yaşamsal kaynaklarımızın belkide en baş unsurlarından biri olan suyun zamanla daha fazla değer kazanmasına yol açtı. Düne kadar su zengini olduğunu sandığımız ülkemizin barajlarından gelen su seviyeleri imdat vermeye şimdiden başladı. Türkiye Orta Doğu’daki komşuları arasında, su potansiyeli en zengin ülkelerden biri Su varlığına göre ülkeler aşağıdaki şekilde sınıflandırılmakta.   Su fakiri: Yılda kişi başına düşen kullanılabilir su miktarı 1000 m³’ten az,  Su azlığı: Yılda kişi başına düşen kullanılabilir su miktarı 2000 m³’ten az,  Su zengini: Yılda kişi başına düşen kullanılabilir su miktarı 8000-10.000 m³’ten daha fazla,                     Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) 2030 yılında ülke nüfusumuzun 100 milyon olacağını öngörmektedir. Mevcut kaynakların tamamının bozulmadan korunduğunu varsaysak bile 2030 yılı için kişi başına düşen kullanılabilir su miktarının 1.000 m3/yıl civarında olacağı söylenebilir. Mevcut büyüme hızı, su tüketim alışkanlıklarının değişmemesi gibi faktörlerin etkisi ile su kaynakları üzerine olabilecek baskıları tahmin etmek mümkündür. Ayrıca bütün bu tahminler mevcut kaynakların 20 yıl sonrasına hiç tahrip edilmeden aktarılması durumunda söz konusu olabilecektir. Bu sebeple Türkiye’nin gelecek nesillerine sağlıklı ve yeterli su bırakabilmesi için kaynakların çok iyi korunup, akıllıca kullanılması gerekmektedir.                     Aslında görülmektedir ki Ülkemiz su zengini bir ülke değildir. Kişi başına düşen yıllık su miktarına göre ülkemiz su azlığı yaşayan bir ülkedir. Verilere göre yıllık kullanılabilir su miktarı 1.519 m³ civarındadır. Suyun azalması zaman içerisinde ülkeler arasında su çekişmelerine neden olacak gibi görünüyor. BM Genel Sekreteri Kofi Annan da daha 2001’de “tatlı ve temiz su için şiddetli bir yarışın oluşu gelecekte çatışmaların ve savaşların kaynağı olabilir” demiştir. BM kalkınma programı (UNEP) yöneticisi Achim Steiner ise suyun ileride çatışma nedenlerinden biri olabileceğini söyleyenlerden. O’na göre, aynı ırmağı paylaşan ülkelerin sınırları bunun için aday.                      Son zamanlarda Filistin başta olmak üzere çevredeki ülkelere terör estiren İsrail bu ülkelerden bir tanesi. İsrail, bölgede yürüttüğü tüm saldırganlıklarında sistematik olarak su kaynaklarını ele geçirmiş ve suyu Filistin halkına, Arap halklarına karşı bir silah olarak kullanmıştır. Değişik kaynakların ortak verilerine göre günümüze artık İsrail, bölgedeki su kaynaklarının yüzde 80 kadarını denetleyebilmektedir . Bu sadece Filistin halkının suları değildir. İsrail, 1967 savaşından sonra, büyük kısmı Filistin bölgesinde akan Ürdün Nehri’nin (Şeria) sularının en büyük kısmına el koyduğu gibi, Suriye’nin Golan tepelerindeki su kaynaklarını da ele geçirmiştir. Yine İsrail Lübnan’ı işgal ettiği 1982 yılında, Lübnan’da doğup Ürdün’e akan Hasbani ve WazzaniNehirleri’nin sularına el koymuştur. Lübnan’ın işgal edildiği 1982 yılından beri İsrail, tamamen yasadışı yollarla Litani Nehri’nden daha fazla su  almaktadır. İsrail’in Kuzey Irakta'ki güçlü varlığının önemli nedenlerinden biri de, bölgenin zengin su kaynaklarıdır..                             Arca Arıyoruk’ın 14 Ağustos 2003 tarihli ve “Turkish Water to Israel?” başlıklı ingilizce makalesinde, kişibaşına düşen 2 150 metreküp ile bölgenin en su zengini ülkesinin Irak olduğu ve ardından kişibaşına 1850 metreküp su ile Türkiye’nin geldiği yazılmaktadır. İsrail’de ise kişibaşına yaklaşık 325 metreküp su düşmektedir ama, İsrailli Yahudiler bu ortalamanın çok üzerinde su kullanmaktadırlar. Bunun nedenide Filistin halkından çalınan sulardır ve anlaşılmış olacağı gibi Filistinli insanlarda sözkonusu ortalamanın çok altında su tüketmek zorunda kalmaktadırlar... Tüm bunların ötesinde İsrail, çekilecek boru hatlarıyla Türkiye’nin Manavgat suyunun önemli bir kısmını ve yine Mısır’ın yaşam kaynağı Nil’in sularını almayı planlamaktadır...                             BBC, 16 Haziran 2003 tarihli ve “Water war leaves Palestinians thirsty” başlıklı yazılı haberlerinde, Kyoto’da düzenlenen Üçüncü Dünya Su Konferansı’nda konşan eski Sovyet Cumhurbaşkanı Mikhail Gorbaçov’un, “yakın tarihte su kaynakları üzerine 21 kez silahlı savaş oldu ve bunların 18 tanesini İsrail’in başlattı”, dediğini bildirmektedir. Yine aynı habere göre, 1993 Oslo Barış Görüşmeleri’nde, Filistin halkının su kaynakları üzerinde daha fazla haklarının ve denetimlerinin olması gerektiğinin altı çizilmiştir. ABD gibi emperyalist güçlere güvenerek Birleşmiş Milletler kararlarını en çok çiğneyen ülke unvanına sahip İsrail, Filistin halkının yaşamsal su gereksinimi üzerine bu öneriyi rahatça geri çevirmiştir. “West Bank Water Usage” başlıklı makalede ve ayrıca İsveççeden çevirilen makalede açıklandığına göre, Batı Yakası’nın suyunun yüzde 73’ünü İsrail, yüzde 17’sini Filistin halkı ve yüzde 10’unu da -nüfusları çok daha düşük olan- illegal Yahudi yerleşimciler kullanmaktadırlar. Ve saldırgan militarist ırkçı İsrail devleti, güçlü propoganda ağı ile halen “mazlum” rolü oynamaya çalışmaktadır.   Görünüyor ki ileriki yıllarda doğal kaynakların bilinçsizce tüketilmesi ülkelerin esir yada yok olmalarına neden olacaktır……     Kaynakça: Nasrin Hoseini (Nasrin Hoseini, SU SAVAŞ NEDENİ OLABİLİR) Tahir ÖNGÜR (“Su Savaşları” Kimin Savaşı Kitabı)
Ekleme Tarihi: 25 Temmuz 2023 - Salı
Uğur GÜLBAY

Su Savaşlarında İsrail Payı

                 Son günlerde ekolojik dengenin biz insanlar ve kapitalist düzen tarafından tüketilmesi yaşamsal kaynaklarımızın belkide en baş unsurlarından biri olan suyun zamanla daha fazla değer kazanmasına yol açtı. Düne kadar su zengini olduğunu sandığımız ülkemizin barajlarından gelen su seviyeleri imdat vermeye şimdiden başladı. Türkiye Orta Doğu’daki komşuları arasında, su potansiyeli en zengin ülkelerden biri Su varlığına göre ülkeler aşağıdaki şekilde sınıflandırılmakta.
 
Su fakiri: Yılda kişi başına düşen kullanılabilir su miktarı 1000 m³’ten az, 
Su azlığı: Yılda kişi başına düşen kullanılabilir su miktarı 2000 m³’ten az, 
Su zengini: Yılda kişi başına düşen kullanılabilir su miktarı 8000-10.000 m³’ten daha fazla, 
 
                 Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) 2030 yılında ülke nüfusumuzun 100 milyon olacağını öngörmektedir. Mevcut kaynakların tamamının bozulmadan korunduğunu varsaysak bile 2030 yılı için kişi başına düşen kullanılabilir su miktarının 1.000 m3/yıl civarında olacağı söylenebilir. Mevcut büyüme hızı, su tüketim alışkanlıklarının değişmemesi gibi faktörlerin etkisi ile su kaynakları üzerine olabilecek baskıları tahmin etmek mümkündür. Ayrıca bütün bu tahminler mevcut kaynakların 20 yıl sonrasına hiç tahrip edilmeden aktarılması durumunda söz konusu olabilecektir. Bu sebeple Türkiye’nin gelecek nesillerine sağlıklı ve yeterli su bırakabilmesi için kaynakların çok iyi korunup, akıllıca kullanılması gerekmektedir.
 
                  Aslında görülmektedir ki Ülkemiz su zengini bir ülke değildir. Kişi başına düşen yıllık su miktarına göre ülkemiz su azlığı yaşayan bir ülkedir. Verilere göre yıllık kullanılabilir su miktarı 1.519 m³ civarındadır. Suyun azalması zaman içerisinde ülkeler arasında su çekişmelerine neden olacak gibi görünüyor. BM Genel Sekreteri Kofi Annan da daha 2001’de “tatlı ve temiz su için şiddetli bir yarışın oluşu gelecekte çatışmaların ve savaşların kaynağı olabilir” demiştir. BM kalkınma programı (UNEP) yöneticisi Achim Steiner ise suyun ileride çatışma nedenlerinden biri olabileceğini söyleyenlerden. O’na göre, aynı ırmağı paylaşan ülkelerin sınırları bunun için aday.
 
                   Son zamanlarda Filistin başta olmak üzere çevredeki ülkelere terör estiren İsrail bu ülkelerden bir tanesi. İsrail, bölgede yürüttüğü tüm saldırganlıklarında sistematik olarak su kaynaklarını ele geçirmiş ve suyu Filistin halkına, Arap halklarına karşı bir silah olarak kullanmıştır. Değişik kaynakların ortak verilerine göre günümüze artık İsrail, bölgedeki su kaynaklarının yüzde 80 kadarını denetleyebilmektedir . Bu sadece Filistin halkının suları değildir. İsrail, 1967 savaşından sonra, büyük kısmı Filistin bölgesinde akan Ürdün Nehri’nin (Şeria) sularının en büyük kısmına el koyduğu gibi, Suriye’nin Golan tepelerindeki su kaynaklarını da ele geçirmiştir. Yine İsrail Lübnan’ı işgal ettiği 1982 yılında, Lübnan’da doğup Ürdün’e akan Hasbani ve WazzaniNehirleri’nin sularına el koymuştur. Lübnan’ın işgal edildiği 1982 yılından beri İsrail, tamamen yasadışı yollarla Litani Nehri’nden daha fazla su  almaktadır. İsrail’in Kuzey Irakta'ki güçlü varlığının önemli nedenlerinden biri de, bölgenin zengin su kaynaklarıdır..
 
                          Arca Arıyoruk’ın 14 Ağustos 2003 tarihli ve “Turkish Water to Israel?” başlıklı ingilizce makalesinde, kişibaşına düşen 2 150 metreküp ile bölgenin en su zengini ülkesinin Irak olduğu ve ardından kişibaşına 1850 metreküp su ile Türkiye’nin geldiği yazılmaktadır. İsrail’de ise kişibaşına yaklaşık 325 metreküp su düşmektedir ama, İsrailli Yahudiler bu ortalamanın çok üzerinde su kullanmaktadırlar. Bunun nedenide Filistin halkından çalınan sulardır ve anlaşılmış olacağı gibi Filistinli insanlarda sözkonusu ortalamanın çok altında su tüketmek zorunda kalmaktadırlar... Tüm bunların ötesinde İsrail, çekilecek boru hatlarıyla Türkiye’nin Manavgat suyunun önemli bir kısmını ve yine Mısır’ın yaşam kaynağı Nil’in sularını almayı planlamaktadır...
 
                          BBC, 16 Haziran 2003 tarihli ve “Water war leaves Palestinians thirsty” başlıklı yazılı haberlerinde, Kyoto’da düzenlenen Üçüncü Dünya Su Konferansı’nda konşan eski Sovyet Cumhurbaşkanı Mikhail Gorbaçov’un, “yakın tarihte su kaynakları üzerine 21 kez silahlı savaş oldu ve bunların 18 tanesini İsrail’in başlattıdediğini bildirmektedir. Yine aynı habere göre, 1993 Oslo Barış Görüşmeleri’nde, Filistin halkının su kaynakları üzerinde daha fazla haklarının ve denetimlerinin olması gerektiğinin altı çizilmiştir. ABD gibi emperyalist güçlere güvenerek Birleşmiş Milletler kararlarını en çok çiğneyen ülke unvanına sahip İsrail, Filistin halkının yaşamsal su gereksinimi üzerine bu öneriyi rahatça geri çevirmiştir. “West Bank Water Usage” başlıklı makalede ve ayrıca İsveççeden çevirilen makalede açıklandığına göre, Batı Yakası’nın suyunun yüzde 73’ünü İsrail, yüzde 17’sini Filistin halkı ve yüzde 10’unu da -nüfusları çok daha düşük olan- illegal Yahudi yerleşimciler kullanmaktadırlar. Ve saldırgan militarist ırkçı İsrail devleti, güçlü propoganda ağı ile halen “mazlum” rolü oynamaya çalışmaktadır.
 
Görünüyor ki ileriki yıllarda doğal kaynakların bilinçsizce tüketilmesi ülkelerin esir yada yok olmalarına neden olacaktır……
 
 
Kaynakça:
Nasrin Hoseini (Nasrin Hoseini, SU SAVAŞ NEDENİ OLABİLİR)
Tahir ÖNGÜR (“Su Savaşları” Kimin Savaşı Kitabı)

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve artemishaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.