ÇOCUĞUN GÜLÜŞÜ

11 Şubat 2015 - 2336 okunma

Bu güzel havada dolaşmak iyi olur diye başımı alıp rast gele yürüdüm.
Demir yoluyla, caddeyi ayıran parmaklıkların ardında sırayla dizilmiş dut ağaçları vardı. Ağaçların altından cıvıl cıvıl çocuk sesleri geliyordu. Kendi dünyalarında güle, oynaya sarmışlar dut ağaçlarına. Yere sarkan dalları, daha da aşağı çekip ham dutları koparıp yiyorlardı. Dutlar daha çiçekten yeni çıkmış, yenecek gibi değildi aslında. Yanlarına gelince durdum. Yola yakın beş yaşlarında bir çocuk gülerek bana bakıyordu. Öyle sıcak ve aydınlık ki yüzü, içimdeki sıkıntının yerine birden çocuğun gülüşü doldu.
“ Çocuklar, dutlar ermiş mi? “ diye soracak oldum, çocuk elini uzattı ve avucunda iki tane dut vardı. Beyazlanmak şöyle dursun daha yeşili bile açılmamış. Hiçbir şey söylemedi, sadece gülüyordu. Yüzü ışıl ışıl, kumral, sevimli bir çocuk bana dut veriyordu. Aldım ve birini ağzıma atıp çocuğun hatırı için yedim.
“ Sevdin mi? “ diye sordu. 
“ Evet “ dedim.
“ Hayır sevmedim. Daha erken, bu dutlar yenmez, safra yapar “ diyecek oldum da diyemedim. Çocuğun yüzündeki ışık sönecek diye korktum. Öteki ham dutu ona göstermeden cebime attım.
“ Ben seni tanıyorum “ dedi. 
“ Nereden tanıyorsun “ diye sordum. 
“ Tansaş’ dan. “
Oysa Tansaş’a gittiğim falan yoktu. Ama o, Tansaş’a gidip gelmişti beni görünce. Çocuk yalan söylemiyor, beni Tansaş’da gördüğünü hatırlıyordu. Onun aydınlık yüzünü ve hayallerini dağıtmadan çocuk gülüşünü içime alıp yürüdüm.

Sokaktan caddelere ve sahile doğru uzandım. Bir tanıdık çıksa da, göstersem diye durmadan elimde gezdirdim çocuğun gülüşünü. Daha sonra denize karşı bir banka oturdum, kıpır kıpır suların maviliğine dokunup gelen esintiyi derin bir nefesle içime çektim. Çocuğun gülüşünü, denize ve martılara gösterdim.
Genç arkadaş gurupları ve sevgililer el ele, evli çiftler yanlarında çocuklarıyla hafta sonu tatilinde yorgunluk atıyor, denizin enginliğine ve maviliğine bakıp ruhlarını serinletiyorlar. Zengin yoksul, işçi işsiz, dertli dertsiz birbirinden habersiz gelip geçiyorlardı yanımdan. Uzaklaşıp gidiyor ve kayboluyorlardı. Başkaları, daha başkaları durmadan gelip geçiyorlar. Kimse bakmıyor, ben gene de görsünler diye elimde tuttum ve bazen yüzüme verdim çocuğun gülüşünü. 
Az ilerdeki banka orta yaşlı bir adam oturmuş, peynir ekmek ve salatalıkla karnını doyuruyordu. Ara da bir kaçamaktan bana bakıyor. Mahcup bir hali var. Orada karnını doyurmakta acemilik çektiği ve bunu umursamamaya çalıştığı belli oluyor. Ben ise çocuğun gülüşünü elimde tutuyordum. Banktaki bu adamı gördükten sonra bu mutluluğu, özellikle göstermeye çalışmanın görgüsüzlük olacağını düşündüm. Utandım halimden. Yüzümdeki çocuğun gülüşünü içime alıp saklı tuttum adama karşı. 
İşini çabucak bitirdi adam. Ekmek ve katığını poşete koyup, ağzına bir düğüm attı. Sonra da iki kolunun dirseklerini, bankın üstüne koydu, sırtını da yaslayıp iyice gerildi ve ayaklarını uzatıp açtı, oh ne güzel, mutluydu adam. Kafasını geriye atıp, gözlerini ufuktaki boşluğa dikti ve dalıp gitti. Belki de gurbetçiydi, eşinden, çoluk çocuğundan ayrı ve köyünü düşünüyordu. Belki de kimsesi yoktu, kim bilir? Ne olursa olsun, bu haliyle belli ki, mutluluğu için yeterli sayılabilecek karın tokluğu onu rahatlatmıştı.
Neden akıl edemedim, bu sihirli dutu adama uzatsaydım da yemeğine katık etseydi. Çocuğun gülüşünden ona da pay düşerdi. Ama gereksiz olduğu görülüyor, mutluydu şu anda adam. 
Bir balık oltanın ucunda çırpınıp çıktı denizden. Yanık yüzlü genç, balığı iğneden çıkarıp hemen, su dolu plastik kovanın içine attı. Ne kadar mutlu olduğu halinden belli idi. Tekrar sallayıp denize attı oltayı.

Yaşam denizlerde başkaydı, mavi suların köpüklü dalgalarına bakıp, uzanıp giden büyüklüğünü ve derin karanlığını düşündüm. Ne kadar ürkütücüydü. 
“ Büyük balık küçük balığı yer” demişler. Hakkı olan değil, güçlü olan doyuyor demek ki. 
Ne korku, ne öfke bırakmış, deniz silip süpürmüş balıkların yüzünü, sevinçleri içine basılmış. Ağlaması, gülmesi, mimikleri yok onların. Niçin acıyı sevinci göstermezler yüzlerinde. Böyle düşünürüz de, oltanın ucunda çırpındıklarını görünce onların da acıları olduğunu anlarız. Denizler neden bu kadar tuzlu, anlıyorum, ağlamakla çoğaltmışlar denizi balıklar ve donup kalmış gözleri. Onlar kendi gözyaşları içinde yüzüyor şimdi.

Biraz dalmışım ki zamanın nasıl geçip gittiğinin farkında olmadım. Şöyle bir etrafa bakındım. Akşam geliyor mu, gidiyor mu bir an için aklım karıştı. Komşu banktaki adam, balık tutan genç ne zaman gitmişti. Herkes çekilmiş. Geç kalanlar da acele geçip gidiyorlardı evlerine. 
Yavaş yavaş, başıboş, belki de sahipsiz, yüzleri endişeli insanlar çıkmaya başladı ortaya. Yaşamın çaresizliği içinde korku ve endişelerini sorgulamak için gecenin karanlığını seçmişler. Onunla yüzleşmeye mi geldiler? Kim bilir? 
Yeşil dutu çıkardım cebimden ve çocuğun gülüşüyle birlikte denize attım. 
Denizin yüzü gülsün. Büyük balık küçük balığı yemesin istedim.
Öylesine düşündüm, yaşam başka olsa diye.

Hüseyin Gül

Hüseyin GÜL diğer yazıları
x

Yorumlar:
  himmet talaş:
[11.02.2015]
Sevgili Hüseyin Bey yazınızı okudum ve çok beğendim umarım bir gün tanışırız sevgiler saygılar.
Facebook hesabınızla yorum yapın:




Veya Facebook'a bağlanmadan yorum yapın:

Rumuz veya Ad/Soyad*

E-posta*
(E-posta adresiniz sitede görünmez)

Yorumunuz*




(Yukarıdaki güvenlik kodunu giriniz)
Yazarlar Yazarlar
Son YorumlarSon Yorumlar
Lig FikstürüLig Fikstürü

Piyasalar Piyasalar
Anasayfa'ya Git Anasayfa
Yazarlar Yazarlar
Selçuk Deprem Toplanma Alanları Selçuk Deprem Toplanma Alanları
İletişim İletişim
Bu sitede yayınlanan içerik izinsiz veya kaynak gösterilmeden kullanılamaz.