Hüseyin TAŞYAKAN
Köşe Yazarı
Hüseyin TAŞYAKAN
 

ÇOK MU GÖRDÜNÜZ!?

     “Ele verir talkını kendi yutar salkımı” deyimini herkesin bildiğinden eminim değerli okuyucular.     Bu deyim başlığıyla geçmişte yazdığım bir yazı da vardır ki, artık sürekli okuyucularım arasında olanların o yazının  olduğu gibi, bu yazının da kimi mevzu yaptığını çok iyi bildiğinden eminim.     Tahmin ettiğinizi düşündüğüm gibi, “Başkalarına verdiği öğüdü kendisi tutmaz, üstelik de tam tersini yapar” anlamında söylenen yukarıdaki deyimle tasvir ettiğimiz şahıs Diyanet İşleri’nin başında oturan zattır.    Uzun yıllardan beri bu şahsın söylemleriyle eylemlerini yan yana koyduğunuzda nasıl ve ne kadar afâki bir tezat içinde olduğuna belki de onlarca, hatta yüzlerce kez şahit olmuşsunuzdur.     Bu ülkede gelirleri açlık sınırının altında yaşayan milyonlarca yurttaşımızın nasıl bir ekonomik zorluk ve hatta zulüm altında yaşadığını bile bile,  insanlara sürekli, açlığın bir sınav olduğuna dair güzellemeler yaparak “şükür etmeyi” telkin eden bu arkadaşın nasıl bir hayat sürdüğünü burada tekrar detaylandırmaya gerek görmüyorum.     Bindiği zırhlı araçlarından, seyahatlarında kullandığı özel uçaklardan, beş yıldızlı hotellerde tertipledikleri toplantılardaki şatafattan da bileceğiniz gibi, geçmişte de kendisini defalarca konu aldığım birçok yazımdan da hatırlayacağınız muhakkaktır.    İşte bu arkadaşın geçtiğimiz günlerde, “kendisi gibi” güce tapanlar güruhundan Nagehan Alçı’ ya verdiği röportajda, eminim ki birçoğunuza “pes artık” dedirtecek kadar pişkinlik dolu ifadeleri oldu.    Ülke bütçesinden her yıl 6-7 Bakanlığın toplam bütçesinden fazlasını kullanan Diyanet’in başı, “Bizi bakanlıklarla kıyaslamak yanlış” ifadeleriyle başladığı röportajında, yukarıda da yazdığım gibi, yurttaşlarımızın ezici bir çoğunluğunun açlık sınırı altındaki bir gelirle yaşamaya çalıştığı bir ortamda bu şahıs, “Ben rektörken sekiz sene önce aynı Audi’yi kullanıyordum ama Diyanet İşleri Başkanı’na çok gördüler” cümlesini kurabilmiştir.       Röportajında kurduğu bu cümlenin yanısıra; Türkiye’de toplam bin müftü olduğunu, buna karşın 400 civarında makam aracı bulunduğunu savunarak, merkez yerleşkede 16 araç olduğunu da iddia ederek kendisini eleştirenleri, “Kelime oyunu yapıyorlar” diyerek suçlayan bu şahsı yalanlayan ise gelin görün ki Türkiye Diyanet Vakfı’nın raporları oldu değerli okuyucular.  Zira bu raporda başkanlığa tahsis edilen 16 değil 23 araç olduğu belirtiliyorken; Diyanet İşleri Başkanı Erbaş’ın, “Bin müftü, 400 makam aracı” var sözlerine, Diyanet kaynaklarının tepki göstererek  “Müftüler araç alırken TDV üzerinden alırlar. Erbaş’ın açıkladığı 400 aracın dışında TDV şubeleri üzerine kayıtlı 600 araç daha var.  Yani, Türkiye’deki bin müftünün hepsinde makam aracı var” ifadelerini kullandığı, ayrıca Müftülerin de Erbaş’ın dikkatleri müftülere çekerek, “Erbaş’ın makam araçları” tartışmasında dikkatleri dağıtmayı amaçladığını öne sürmesi basına (yandaş değil) yansımıştır.    İşte bu ülkenin emeklisinden, emekçisine, memurundan esnafına kadar milyonların kıt kanaat geçinmeye çalıştığı bir ortamda, şatafat ve lüksten ibaret yaşantısından vazgeçmediği gibi; insanların aklıyla alay edercesine “Bana bir Audi’yi çok gördüler” diyebilecek kadar  oturduğu makamın gereğiyle çelişen bir şahsın varlığından ötürü, çoğunuzun akıl sağlığını kaybetmemek için “ya sabır” çekmekten yorgun düştüğü de muhakkaktır diye düşünüyorum.
Ekleme Tarihi: 19 Aralık 2024 - Perşembe
Hüseyin TAŞYAKAN

ÇOK MU GÖRDÜNÜZ!?

 

   “Ele verir talkını kendi yutar salkımı” deyimini herkesin bildiğinden eminim değerli okuyucular. 
   Bu deyim başlığıyla geçmişte yazdığım bir yazı da vardır ki, artık sürekli okuyucularım arasında olanların o yazının  olduğu gibi, bu yazının da kimi mevzu yaptığını çok iyi bildiğinden eminim. 
   Tahmin ettiğinizi düşündüğüm gibi, “Başkalarına verdiği öğüdü kendisi tutmaz, üstelik de tam tersini yapar” anlamında söylenen yukarıdaki deyimle tasvir ettiğimiz şahıs Diyanet İşleri’nin başında oturan zattır.
   Uzun yıllardan beri bu şahsın söylemleriyle eylemlerini yan yana koyduğunuzda nasıl ve ne kadar afâki bir tezat içinde olduğuna belki de onlarca, hatta yüzlerce kez şahit olmuşsunuzdur.
    Bu ülkede gelirleri açlık sınırının altında yaşayan milyonlarca yurttaşımızın nasıl bir ekonomik zorluk ve hatta zulüm altında yaşadığını bile bile,  insanlara sürekli, açlığın bir sınav olduğuna dair güzellemeler yaparak “şükür etmeyi” telkin eden bu arkadaşın nasıl bir hayat sürdüğünü burada tekrar detaylandırmaya gerek görmüyorum.
    Bindiği zırhlı araçlarından, seyahatlarında kullandığı özel uçaklardan, beş yıldızlı hotellerde tertipledikleri toplantılardaki şatafattan da bileceğiniz gibi, geçmişte de kendisini defalarca konu aldığım birçok yazımdan da hatırlayacağınız muhakkaktır.
   İşte bu arkadaşın geçtiğimiz günlerde, “kendisi gibi” güce tapanlar güruhundan Nagehan Alçı’ ya verdiği röportajda, eminim ki birçoğunuza “pes artık” dedirtecek kadar pişkinlik dolu ifadeleri oldu.
   Ülke bütçesinden her yıl 6-7 Bakanlığın toplam bütçesinden fazlasını kullanan Diyanet’in başı, “Bizi bakanlıklarla kıyaslamak yanlış” ifadeleriyle başladığı röportajında, yukarıda da yazdığım gibi, yurttaşlarımızın ezici bir çoğunluğunun açlık sınırı altındaki bir gelirle yaşamaya çalıştığı bir ortamda bu şahıs, “Ben rektörken sekiz sene önce aynı Audi’yi kullanıyordum ama Diyanet İşleri Başkanı’na çok gördüler” cümlesini kurabilmiştir.   
   Röportajında kurduğu bu cümlenin yanısıra; Türkiye’de toplam bin müftü olduğunu, buna karşın 400 civarında makam aracı bulunduğunu savunarak, merkez yerleşkede 16 araç olduğunu da iddia ederek kendisini eleştirenleri, “Kelime oyunu yapıyorlar” diyerek suçlayan bu şahsı yalanlayan ise gelin görün ki Türkiye Diyanet Vakfı’nın raporları oldu değerli okuyucular. 
Zira bu raporda başkanlığa tahsis edilen 16 değil 23 araç olduğu belirtiliyorken; Diyanet İşleri Başkanı Erbaş’ın, “Bin müftü, 400 makam aracı” var sözlerine, Diyanet kaynaklarının tepki göstererek  “Müftüler araç alırken TDV üzerinden alırlar. Erbaş’ın açıkladığı 400 aracın dışında TDV şubeleri üzerine kayıtlı 600 araç daha var.  Yani, Türkiye’deki bin müftünün hepsinde makam aracı var” ifadelerini kullandığı, ayrıca Müftülerin de Erbaş’ın dikkatleri müftülere çekerek, “Erbaş’ın makam araçları” tartışmasında dikkatleri dağıtmayı amaçladığını öne sürmesi basına (yandaş değil) yansımıştır.
   İşte bu ülkenin emeklisinden, emekçisine, memurundan esnafına kadar milyonların kıt kanaat geçinmeye çalıştığı bir ortamda, şatafat ve lüksten ibaret yaşantısından vazgeçmediği gibi; insanların aklıyla alay edercesine “Bana bir Audi’yi çok gördüler” diyebilecek kadar  oturduğu makamın gereğiyle çelişen bir şahsın varlığından ötürü, çoğunuzun akıl sağlığını kaybetmemek için “ya sabır” çekmekten yorgun düştüğü de muhakkaktır diye düşünüyorum.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve artemishaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.