Mâlumunuz olduğu üzere değerli okuyucular, Bezirgân tek başına tüccar anlamına gelmektedir ki ben bu kelimeyi daha çocukluk yaşlarımda büyüklerimin oldukça sık kullanmasından ötürü öğrenmiştim. Tabiki daha o dönemlerde dahi kullanılma sebebi tüccar anlamında değil, özellikle insanları inançları üzerinden suistimal etmeye çalışan uyanıkları tarif etmek üzere ve ‘din bezirgânı’ şeklinde kullanılmaktaydı.
Her ne kadar bugünkü fütursuzlukta değilse de, bir çoğunuz geçmiş yıllardan bu yana vatandaşı din üzerinden sömürmeye çalışan bu güruha tanık olmuşsunuzdur mutlaka.
Tam bu noktada geçmiş yazılarımdan birinde de (Dinbaz) yer almış Osman Aydoğan’a ait kısa bir tanımlamayı size tekrar anımsatmak istiyorum sevgili okuyucular. Osman Aydoğan, din bezirgânı güruhu sadece birkaç satırda bile bakın ne güzel anlatmış;
“Dinbaz insanlarda din, amaç değil araçtır, özne değil nesnedir. Dinbaz, dini iyi bilse de onunla oynayan, onu oyuncak yapandır. Din, dindarın seciyesi, dinbazın sermayesidir. Dinbaz insanlar dini siyasete alet ederler, kutsal kitapları ellerinde araç haline getirirler, kutsal mekânları siyaset meydanına çevirirler. Dinbaz insanlar Hz. Peygamber’in bile kimseye Ruz-i Mahşer (Kıyamet Günü) için berat (Kurtuluş) vermediği bir dinde, kendilerini Ruz-i Mahşer için berat belgesi vermekle yetkilendirirler… Bu insanlar Giordano Bruno’nun; “Tanrı, iradesini hâkim kılmak için yeryüzündeki iyi insanları kullanır; yeryüzündeki kötü insanlar ise kendi iradelerini hâkim kılmak için Tanrı’yı kullanırlar” diye bahsettiği kötü insanlardır. Türkçedeki ‘’Düzenbaz’’ kelimesi ile ‘’Dinbaz’’ kelimesi arasında bir anlam korelasyonu vardır: Bütün dinbazlar aynı zamanda da düzenbazdırlar… En başta da söyledim ya; Türkçemiz aziz bir dil… Anlıyorsunuz değil mi ‘’Dindar’’ kim, ‘’Dinbaz’’ kim, ‘’Düzenbaz’’ kim? Son iki tanımdan etrafımızda o kadar çok var ki, bunlar en çok hulûs-u kalp ile dua eden Allah dostu dindar insanlara ve dine zarar veriyorlar…’’
20 yılı aşkın bir zamandan bu yana yazılarımı takip eden bir çok okuyucumun, yukarıdaki anımsatıcı satırlar üzerinden de bezirgân mevzulu bu yazının nereye veya kime dayanacağını tahmin ettiğini düşünüyorum.
Aynı ile vaki aklınızdan geçirdiğiniz gibi değerli okuyucular. Malum şahıstan bahsediyorum yine. Bu ülkenin bir çok kesimini oluşturan vatandaşın kıt kanaat geçinmeye çalıştığı ve hatta bazılarının sefalet içinde bir ömür sürerek hayata tutunabildiği bir ortamda; en az 6-7 Bakanlığın toplam bütçesinden daha fazlasını harcayan bir kurumun başındaki şahıstan söz ediyorum.
Üstelik hâl böyleyken hiç yüzü kızarmadan, kendi şatafatlı yaşam biçimlerine son vermek yerine bu ülkenin çilekeş insanlarına şükretmeyi tavsiye etmenin yanında, savurganlıktan zinhar uzak durmalarını öğütleyen mâlum kişiyi anlatıyorum yine.
Ve ben bu yazıyı hazırladığım sırada değerli okuyucular, siz bağımsız birkaç gazete ve televizyonlarda beyefendinin 6.makam aracını aldırdığı haberlerini okuyor yada izliyorsunuzdur mutlaka!
Burada vurgulamak istediğim bir şey var ki, benim bu şahsın kendisiyle sürekli çeliştiği akıl almaz uçukluktaki fetvaları, öğüt ve tavsiye adı altında kullandığı ifadeleri için takiyye yaptığına dair bir fikrim olmadı, olmayacak! Zira ben bu zâtın göreve başladığından bu yana sadece ‘yalan’ söylediğini düşündüm. Yıllar içerisinde, bunlarla ilgili bir çok düşüncemde haklı çıktığım gibi, bu mevzuda da haklı çıktığımın, daha birkaç gün önce tanık olduklarımızla tescillendiği muhakkaktır.
Başında olduğu kurumca yapılan “Kuran’ın Türkçe tercümesine Kuran denilemez. Türkçe ibadet caiz değildir.” açıklamasının ardından, kendisinin Arapça bilmediğinin ortaya çıkmasının bile, bu şahısla ilgili düşüncelerimin doğruluğunu işaret ettiğini düşünüyorum.
Çoğunuzun dikkatinden kaçmadığının farkındayım. Yazı boyunca başlıktaki ifadeyi kullanmadım, zira o ifadeyi sona sakladım.
Bezirgânbaşı TDK sözlük anlamı itibariyle; “Padişahın kullanacağı çuha, bez, tülbent gibi eşyaları sağlamak ve bunları korumakla görevli kimse, ya da ‘SARAYDAKİ BİR GÖREVLİ’ ye işaret ediyor.
Umarım ki, özellikle büyük harflerle vurguladığım üzere yeterince açıklayıcı olmuştur değerli okuyucular…